Resmi Gazete’de yayımlanan 696 sayılı KHK’deki bir madde iç savaşa hazırlık tartışmasını da beraberinde getirdi. Son dönemde Osmanlı Ocakları ve Halk Özel Harekat (HÖH) gibi AKP iktidarı tarafından beslenen paramiliter gruplara resmi güvencelerle cesaret veriliyor. Bunun en son ve çarpıcı örneği ise son KHK’daki “cezasızlık” maddesi oldu.*
Hapisanelerde tek tip kıyafet zorunluluğu, taşerona ‘kadro’ ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması gibi maddeleri de içeren son KHK’lerde, egemen sınıf temsilcilerinin dikkatini “iç savaş maddesi” olarak da tartışılan 121. Madde çekti. TÜSİAD’dan, İstanbul Baro Başkanı Kocasakal’a kadar büyük sermayenin ve egemen kliklerin sözcülerinden çeşitli tepkiler gecikmedi. TÜSİAD “Son KHK’nın düzeltilmesini ve OHAL şartlarının geride kalmasını temenni ediyoruz.” açıklaması yaparken, Kocasakal ise toplumsal kaos uyarısı yaparak “devleti inkar etmektir, zaaf içinde göstermektir” diyerek KHK’ya tepki gösterdi.
İlgili maddenin iç savaş ve toplumsal kaos tartışmasına kapı aralaması yersiz değil. Nitekim Gezi/Haziran İsyanı, Kobanê Serhîldanı ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi süreçlerde iktidarını kaybetme korkusu büyüyen AKP iktidarının iç savaş olasılığına uzun zamandan beri hazırlık yaptığı sır değil. Fakat egemen sınıf sözcülerinin kaygılarının sermayenin çıkarları ve devletin bekası ile ilgili olduğu ortadadır. Aksi halde hiçbirinin AKP’nin işçi sınıfı, Kürtler, kadınlar ve ezilen tüm kesimlere karşı saldırı politikalarından rahatsız olmadığını biliyoruz.
Resmi veya gayri resmi, hangi biçimde olursa olsun faşist iktidarlar kendi besledikleri bu tür paramiliter grupları her zaman “cezasızlıkla” ödüllendirmişlerdir. Bu durum, bugüne veya kanunlarda olup olmamasına özgü bir durum değildir. Ülkemizde devlet destekli “sivil faşistlerce” gerçekleştirilen kaç tane katliamın failleri cezalandırıldı? Kürdistan’da yaşanan binlerce “yasadışı” cinayet ve katliamda yer alanların hangileri cezalandırıldı? Bırakalım cezalandırmayı, kaç tanesi araştırıldı veya soruşturmaya tabi tutuldu.
Kısacası ülkemizde yasal veya yasadışı bir biçimde gerçekleşen politik cinayetler, kitle katliamları, kontrgerilla örgütlenmeleri vb. faşist bir devlet geleneğidir. Bu nedenle işçi sınıfı, ezilen kesimler ve onların politik temsilcileri bakımından temel tartışma “yasallık” veya “hukuk” olamaz. Kendi yasalarını ve hukukunu binlerce kez çiğnemiş ve ihtiyaç duyduğu her an çiğnemekte tereddüt etmeyen faşist bir devlet ve iktidar gerçekliğinde “iç savaş” ve “kaos”tan kaygı duymak ya da kaçınmak devrimcilere ait bir yaklaşım olamaz.
Peki bu tarz gelişmeler devrimciler için önemsiz midir? Kuşkusuzki önemlidir. Bu tür girişimler egemen sınıfların ve onların bugünkü iktidarının yaşadığı yönetim krizinin açık ilanıdır. Egemen klikler arasında doğuracağı sonuçlar yanında işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerine de doğrudan yansımaları olur. Bu nedenle önemsenmeli ve olası sonuçlarına hazırlıklı olunmalıdır. Fakat “yasallık” ve “hukuk” üzerinden getirilen tepkilerin, faşist devletin resmi veya gayri resmi faşist baskı politikalarını, işkencelerini, cinayet ve katliamlarını meşrulaştıran bir anlam kazandığını da unutmamak gerekir.
AKP iktidarının bu tarz paramiliter grupları KHK ile kanunilik zırhına büründürmeye çalışması esasta onun korkularının ürünüdür. AKP’de yaşanan çatlaklar, belediye başkanlarının istifa ettirilmesi, Zerrab davasının etkileriyle paralel düşünülürse, ülke, bölge ve dünya ölçeğinde ciddi bir tıkanma ve motivasyon kaybı yaşayan iktidarın, tabanını harekete geçirmede zorlandığı görülebilir. AKP’nin hükümetten düşebileceğine dair kuşkunun yer yer gündeme gelmesinin de etkisiyle iktidara bağlı paramiliter gruplarda da kaygıların depreşmesi kaçınılmazdır.
Çünkü ülke politik tarihine vakıf herkes bilir ki bu tarz faşist gruplar devlet desteği ve koruması olmadan varolamazlar. Dahası iktidarda ve uygulanan politikalardaki değişimlere göre yem olarak da kullanılabilir, yargılanabilir, “faili meçhul” cinayetlere kurban gidebilirler. İktidardaki klik ya da iktidardaki politika kadar güvenceleri olduğunu en iyi iktidar beslemeli bu paramiliter gruplar bilirler. Bu nedenle son KHK’daki kanuni “güvencenin” sözkonusu faşist ve paramiliter gruplara cesaret vermek ve onları teşvik etmek için olduğu da belirtilebilir.
İktidarını kaybetme korkusu AKP nezdinde daha birçok saldırı politikasını beraberinde getirecektir. Devrimci, yurtsever tutsaklara dönük tek tip saldırısı önemli bir işarettir. İktidar güçlü pozisyonda değildir. Fakat devlet aygıtı yanında düzeniçi ve düzendışı alternatiflerine kıyasla halen önemli bir kitle gücünü elinde bulundurmaktadır. AKP iktidarının tek yanlı faşist gücü kendi içinde güçsüzlüğü barındırmaktadır. Bu ‘güç’ ve ‘güçsüzlük’ dengesini bozacak ise devrimci kitle mücadelelerinden başkası değildir.
* Yayımlanan KHK’daki ilgili madde şöyle:
“Madde 121 – Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır”
8 Kasım 2016 tarihli, 6755 sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun”da yer alan 37. maddenin 1. Fıkrası ise şu şekilde:
“MADDE 37– (1) 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”