2011 yılından itibaren Suriye genelinde emperyalistler arası pazar çekişmesinin zaman zaman doğrudan emperyalistlerin birbirleri ile karşı karşıya geldiği şekilde, zaman zaman ise emperyalizme bağımlı uşak devletlerin veya grupların müdahil olması ile tırmanan bir süreç geçirmiştir. Neredeyse tüm emperyalistler yıllar süren bu katliam dolu çatışmalı süreçte, çeşitli bahanelerle fiili olarak yer almış, bununla da yetinmeyerek TC, İran gibi devletleri de ileri karakol misyonu ile çatışma ve katliamlara dahil etmişlerdir.
Rus ve ABD emperyalizminin doğrudan karşı karşıya olduğu bu süreçte, emperyalistlerin askeri varlığı, kademeli olarak azalmış olsa da sürmektedir. TC ve İran başta olmak üzere uşak devletler sahada kalmaya devam etse de etkinlikleri sınırlanmış, gerici Suriye devleti kontrolü büyük ölçüde sağlamıştır. Suriye Kürdistanı’nda ise Kürt ulusu ve yönetimi bir yandan TC’nin işgal tehditlerine maruzken diğer yandan Esad yönetimindeki katliamcı devletin inkâr politikasıyla, bu süreçte savaşarak elde ettikleri kazanımların geri alınması tehditleri ile başa çıkmak mücadelesi vermektedir. Kürt ulusu, kazanımlarını koruma ve ilerletme mücadelesinde ısrar etmektedir.
Esad’ın Statüsü Kabul Görüyor
Gerici Esad yönetiminin Rus emperyalizmi ve Çin sosyal emperyalizminin açık desteği ile Suriye Kürdistanı ve TC’nin işgali altında olan bölgeler haricinde büyük ölçüde denetim sağlaması uluslararası statüsünü de yeniden kazanmasını getirmiştir. Esad’ın sahada sağladığı denetim ve elde ettiği statü çatışma sürecinde ters düştüğü birçok devlet ile gayriresmî olarak yeniden ilişki kurmasının da önünü açmıştır. ABD emperyalizminin Ortadoğu’da somut sonuçlar veren bu statüye Sezar Yasasını genişleterek yaptırım uygulayacağını söylemesi şimdilik bir sonuç vermemiş gözükmektedir. Önceki yıllara nazaran gerilimin düştüğü, bölgede ABD emperyalizminin güdümünde yer alan ve emperyalistlerin politikalarında çeşitli roller alan Suudi Arabistan ve TC gibi devletlerin Suriye yönetimi ile yeniden irtibata geçtiği yeni bir gündem ortaya çıkmıştır. Tüm bu süreç boyunca Esad’a karşı işgal tehditleri savuran, onunla asla temas kurmayacağının garantisini veren TC dahi istihbarat, dışişleri ve savunma bakanlıkları düzeyinde açıktan ilişki geliştirmeye başlamıştır.
Devamında ise Suriye, Arap Birliğine yeniden alınmıştır. Suudi Arabistan’ın da İran ve Suriye ile ilişkileri normalleştirmeye yönelik açıklamalarından sonra bu yönde adımlar atılmıştır. Konsoloslukların karşılıklı yeniden açılması, uçak seferlerinin başlaması kararları kamuoyuna deklare edilmiştir. Böylece bir sonraki adım Suriye’nin Arap Birliğine alınarak prestijinin iade edilmesi olmuştur. Arap ülkelerinin birbiri ile ekonomik ilişkilerinin kolaylaşması, bölgedeki gelişmelerde ortak tutum takınılması gibi amaçlar ile oluşturulan Arap Birliği, ortak savunma gibi alanlarda da prensip olarak uzlaşmanın mevcut olduğunu belirten 22 üyeli bir yapıdır. Bu misyonların neredeyse tümü büyük ölçüde işlevsiz olsa da bu birlik ABD emperyalizminin Arap ülkelerine politik ve ekonomik dayatmalarda bulunması için işlev görmektedir. Suriye’nin bu birliğe yeniden katılması, yıpranmış olsa da Esad ve Suriye devletinin uluslararası meşruiyetini yeniden kazandığını göstermektedir.
Burada esasta sahada Rus emperyalizminin aktif yer alması ve uluslararası alanda Çin sosyal emperyalizminin Suriye lehine tavır alması etkili olmuştur. Sürecin oturmasında da bu devletler faydalı olmaya devam edecektir. Bu gelişmeler Çin ve Rusya’nın Ortadoğu’daki mevzilerini savunduğu, ABD’nin rahatlıkla kılıç sallamasının önüne geçebildiği bir tabloya neden olmaktadır. Bu ABD emperyalizminin Suriye’de tümü ile mevzi kaybettiği anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte pazarını diğer emperyalistler ile paylaşmak zorunda kalması söz konusudur.
TC, Suriye Politikasında Dümen Kırıyor
TC’nin politik olarak dümen kırmış olması, Erdoğan’ın ve hükümetteki şürekâsının tehditlerinin ve salvolarının yutulmuş olması da emperyalistlerin pozisyonu ile ilintilidir. Emperyalizmin uşağı olarak TC, bölgedeki çekişmeden nemalanmak için saldırgan bir politika izleyen ve Esad dahil olmak Suriye’de ABD ile çelişik olan tüm güçleri hedefleyen pozisyondan, Kürt ulusunun kazanımlarını yok etmeyi öncelik edinen bir tutuma doğru yol almıştır. ABD emperyalizminin icazeti ve Rus emperyalizminin göz yumması ile bir kısım işgal gerçekleştirebilmiş olsa da devam etme ve ileri çıkma isteğine rağmen TC’ye şu an için bunun onayı verilmemektedir.
Suriye politikasındaki bu çarkın ardından, Suriye Kürdistanı’nda Kürt ulusunun kazanımlarını tek başına hedefleyemeyeceğini gören TC, Suriye yönetimi ile bu hususu pazarlık konusu yapmaktadır. Ayrıca gerici Suriye devleti de Kürt ulusunun Suriye’deki kazanımları için diş bilemektedir. Rusya SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) ABD’nin Suriye’deki varlığına gerekçe gösteren açıklamaları ile birlikte, Kürtlerin kazandığı statünün ayrılıkçı olduğunu ileri sürüp mevcut statünün kabul edilemez olduğunu belirtmektedir. TC’nin geçmiş operasyonlarına alan açarak Kürtlerin kazanımlarından vazgeçmesini, Esad’ın gerici taleplerini kabul etmesinin zeminini oluşturmaya çalışmaktadır.
Rus emperyalizmi güdümündeki Suriye devleti için, Suriye Kürdistanı’nın kazanımlarını askeri olarak boğmak olanaklı görünmemektedir. TC’nin bu alandaki operasyonlarına ve katliamlarına bu sebeple kayıtsız kalınmaktadır. Ayrıca Suriye, diyalog için gerekli şartların başına İdlib gibi alanlardan TC’nin çekilmesini koyarken SDG’nin kontrolündeki alanlardaki işgal ve saldırılar için herhangi bir dayatmada bulunmamaktadır. Gerici Suriye devleti, TC’nin bu alanlardaki işgalini, Kürtlerin kazanımlarını boğmak için bir fırsat olarak görmekte ve kullanmaya çalışmaktadır.
Esad’ın Hedefi, Kürtlerin Tüm Kazanımlarından Vazgeçmesidir
Esad yönetimindeki Suriye devletinin emperyalizmin rızası ile meşrulaşması ve kabul görmesi, kuşkusuz, Suriye devletinin Suriye Kürdistanı’na yoğunlaşmasını da getirecektir. Politik, askeri ve ekonomik yıpranmışlığına rağmen gerici ve katliamcı Suriye devleti, SDG’ye yönelik “ayrılıkçı” suçlamalarını daha yüksek tonda dile getirmeye devam etmektedir. SDG tarafından aralıklarla Suriye devletine yapılan diyalog çağrıları da cevapsız kalmaktadır. En son Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi tarafından yapılan görüşmelere hazır olduklarına dair mesaj da karşılık bulmamıştır. Suriye devleti, henüz daha Kürtler ile mevcut statülerinden vazgeçmemeleri halinde görüşmeyi kabul etmemektedir. Bu sebeple de bu alanda kısa vadede herhangi bir gelişmenin, emperyalistlerin pozisyonundan bağımsız olarak gelişmesi mümkün görünmemektedir.
Bir yandan ABD ve AB’li emperyalistlerin, diğer yandan Rus ve Çin emperyalizminin pazar çekişmesinin ve çatışmalarının sonucunda milyonlarca insan evinden edilmiş, binlercesi bu çatışmalarda katledilmiştir. Milyonlarca Suriyeli göç yollarına düşmüş, binlercesi sınırlarda hayatını kaybetmiştir. Bölgedeki Türkiye, Suriye, İran gibi uşak devletlerin yanı sıra, ÖSO, IŞİD gibi gerici grupların da saldırı ve katliamları bölge halkı için yaşamı zindana çevirmiştir. Bunca çatışma ve gerici çekişmenin ortasında Kürt ulusu, mücadele ve direnişe sarılmış ve nihayetinde tam kurtuluşun gerisinde olsa da bulunduğu alanları tutmuş ve ciddi kazanımlar elde etmiştir. Bölgedeki tüm gerici unsurların ortasında bu ileri kazanımların savunusu için de Kürt ulusuna direniş ve mücadeleden başka bir seçenek kalmamaktadır.