HABER MERKEZİ- İşçi sınıfına dönük Kiralık İşçi Büroları, Kıdem Tazminatı’nın gaspı ve OHAL perdesiyle grevlerin yasaklanmasıyla süren saldırılara son olarak 695 ve 696’ncı KHK maddeleri eklendi. Sözde “taşerona kadro müjdesi” diye süslenerek işçilerin önüne sunulan bu düzenlemenin bir aldatmacadan ibaret olduğu anlaşıldı. Yeni Demokrasi Gazetesi olarak 695 ve 696’ncı KHK maddelerini Belediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı Erol Özdemir ile konuştuk.
Yeni Demokrasi: 695-696 sayılı KHK ile getirilen “taşerona kadro aldatmacası” kimleri, hangi iş kolunu kapsıyor, nasıl uygulanacak ve ayrıntıları nelerdir bize bu konuda bilgi verir misiniz?
Erol Özdemir: Uzun süredir kamuoyunun gündeminde olan taşeron işçilere kadro düzenlemesi yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname ‘yasalaştı’. İlk etapta hükümetin “müjde” diye duyurduğu bu düzenlemenin bizim cephemizden içinin boş olduğu görüldü. Özellikle kamuda çalışan 450 bin işçiyi kapsayan bir düzenleme olduğu ifade ediliyor.
Mahalli idarelerde yani belediyelerde çalışan işçileri ilgilendiren bu düzenlemenin taşerona kadro aldatmacası olduğu KHK’nın yayımlanmasıyla birlikte gün yüzüne çıkmış oldu. Bu yönüyle başta işçilerin ve sendikaların beklentilerini karşılayan bir düzenleme olmadığını gördük. Bizim Belediye-İş 2 No’lu Şube olarak en azından örgütlü olduğumuz belediyelerde bu düzenlemenin herhangi bir karşılığı olmadı. Düzenlemenin uygulanmasına gelirsek; bu iş kolunda taşeronda çalışan işçilerin belediyelerin bünyesindeki şirketlerde çalışması söz konusu olacak.
Y.D: Belediyelerin şirketleri dediniz? Bu meseleyi biraz açar mısınız?
Erol Özdemir: Belediyelerin şirketleri demek bir taşerondan başka bir taşerona geçilmesi demek. Düzenlemede sürekliliği sağlanmış işçilik, süreli ihalelere tabi tutulmaması belki kazanım gibi gelebilir ama asıl önemli nokta böyle bir “hak” verilirken işçilerin birçok hakkının gasp edilerek ellerinden alındığı da son derece açık. Yapılan düzenlemeye gerek hukukçular gerekse bizler cevap bulmakta zorlanıyoruz. Baştan aşağı hukuki olmayan bir düzenlemedir diyebiliriz. Örneğin; işçilerin kadrolu olabilmeleri için açmış oldukları ya da açacakları davalardan peşinen feragat etmesi gerekiyor. Yine güvenlik soruşturmaları gibi yığınla “kriter” getirilmiş durumda. Yürütülen soruşturmalarda birinci dereceden akrabaların da güvenlik soruşturmalarına tabi tutulması söz konusu. Farz edelim ki bir ailede birisinin adli sicilinde bir suç unsuruna rastlanması durumunda kişinin herhangi bir suça karışmamış olması bir şey değiştirmeksizin kadroya alınmıyor. Hukuk sisteminde “suç işleyen kişiye münhasırdır” diye bir ibare var. Bu düzenleme kendi hukuk sistemiyle bile çelişiyor. Bu “fişlemeci” yaklaşımı kesinlikle kabul etmiyoruz. İnsanlara potansiyel suçlu muamelesi yapan bu anlayış ülkemizin gittikçe totaliter bir sisteme evrildiğini bizlere gösteriyor. Oldukça kaygı verici bir durum.
Y.D: OHAL ile birlikte yayımlanan KHK’lerle binlerce devrimci demokrat yurtsever kamu emekçisi politik kimliklerinden dolayı işlerinden ihraç edildiler. Taşeronla ilgili düzenlemede yer alan güvenlik soruşturması maddesinin bu saldırı dalgasıyla ilişkisi nedir?
Erol Özdemir: 15 Temmuz darbe girişimi sürecinden sonra ilan edilen OHAL ve KHK’lar ile birçok insan gözaltına alındı, tutuklandı, işlerinden edildi ve görevlerinden uzaklaştırıldı. Bu düzenlemede yer alan maddeler bir bütün işçi sınıfına yönelik saldırıların bir parçasıdır. KHK’lar ve özelde de bu son düzenlemeyle birlikte toplumun üzerinde bir korku yaratmak böylelikle de muhalif dinamiklerle olan bağlar koparılmak istenmektedir. Ailelerin bile denetlendiği bu düzenleme ile diğer aile fertlerine tabiri caizse hafiyelik görevi verilmektedir.
Y.D: Taşeronla ilgili düzenlemeyi içeren ilgili KHK’nin 127. maddesine göre kadroya alınmak için taşeron işçilerinden daha önce açtıkları davalardan feragat etmeleri isteniyor. Bu madde Kıdem Tazminatı’nı da kapsar mı?
Erol Özdemir: Taşeron işçilerinin kadroya geçirilmeleri esnasında açtıkları/açacakları davalardan feragat etmeleri isteniyor. Burada Çalışma Bakanı ve hükümet açıklamalar yaptılar, işçilerin doğal olarak “kıdem tazminatımıza da dokunulacak mı?” kaygıları var. Her ne kadar yapılan açıklamalarda “kıdem tazminatına dokunulmayacak” denilse de burada bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Hukukçulardan edinebildiğimiz bilgilere göre bu konuda da tam manasıyla bir muallak söz konusu çünkü yayımlanan KHK’da buna dair bir madde yok. Yarın yargıya intikal edilen bir durum olduğunda mahkemenin kararı bir maddeye dayandırarak vermesi gerekiyor. Ama ortada böyle bir güvence yok, karar hakime kalıyor ortaya farklı farklı görüşler çıkacak. Dolayısıyla kıdem tazminatı da tehlikede diyebiliriz.
Y.D: Şubenizin örgütlü olduğu Avcılar Belediyesi’nde taşeron işçilerinin aylarca süren direnişleri kazanımla sonuçlansa da hali hazırda açmış oldukları davalar var. Bu düzenleme onları da etkileyecek şüphesiz. Bu konuda sendikanızın ne gibi bir çalışması olacak?
Erol Özdemir: Özellikle bu davalarla ilgili kısma geçmeden şöyle bir bilgilendirme yapalım; Avcılar Belediyesi’nde taşeron işçilerini örgütleyerek yaklaşık 7 ay boyunca sokakta direndik ve işe geri döndük. Tabi bu süreçte işe dönüş davaları açıldı. Açtığımız davaların hemen hepsi istinat mahkemelerinde. Yargıtay’a giden iki dosyada işçiler haklı bulundu. Yargının verdiği kararda işçilerin haksız yere işten çıkarıldıkları ifadeleri mevcut. Yani sendikalaştıkları için işten çıkarıldıklarına hükmedildi. Davalarda işçilerin 24 aylık bir alacakları olduğu belirtildi. Yine Fen İşleri’nde çalışan işçilerin açtıkları davalar oldu bu davalar sonucu işçilerin alacaklarının bir kısmını aldık bir kısmı halen duruyor. Bu noktada hukukçularda ikiye ayrılmış durumda. Bir taraftan “bu alacaklar sendikal tazminattır, tazminatlara dokunulamaz” denilirken bir taraftan da bu düzenlemeyle işçilerin bu haklarından vazgeçecekleri söyleniyor. Yani belediye bünyesinde ki şirketlere “kadrolu” geçiş yapabilmek için işçiler sendikal tazminat haklarından da feragat etmek durumunda. Gerçekten müthiş bir belirsizlikle karşı karşıyayız, bu kararname kendi içinde birçok soru işaretini barındırıyor. Sendikalar olarak bizde bakanlıklarla ve müfettişlerle görüşmeler yaptık. Ama doyurucu bir cevap alamadık. Onlarda bu KHK’nın açmazlıklarla dolu olduğunun farkında. Bu konuda işçilerin öncülüğünde güçlü bir kamuoyu oluşturmak gerektiğini düşünüyoruz. Kamu İhale Kurumu, İçişleri Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı’nın bu konuda yeni bir tebliğ yayımlayacakları söyleniyor ama ortada somut bir şey yok. Diğer bir konu yine belediyelerde malzemeli araç kiralama vs. ihaleler yöntemiyle çalışanlar var. Onların durumlarının ne olacağı soruluyor. Bu konuda da farklı yorumlar var. Bazı belediyelerde benzer statüde çalışanların kadroya alınamayacağı söylenirken, diğer belediyeler “biz bu işçileri de kapsam içine olacağız” ifadeleri yer alıyor. Bu durumda A Belediyesi farklı B Belediyesi farklı uygulama yapabilecek anlamı çıkıyor. Burada da yine bir belirsizlik var.
Y.D: KHK yayımlandıktan sonra örgütlü olduğunuz belediyelerde işçilerin sendikal örgütlenmeye yaklaşımlarında değişiklikler oldu mu? Sendikanızın bu konuda hali hazırda ne gibi çalışmaları var?
Erol Özdemir: İşçiler dün güvencesiz ve keyfi çalışma sistemi ile karşı karşıyaydılar. Avcılar, Sultangazi, Bakırköy, Zeytinburnu Belediyeleri’nde örgütlenen bir sendikayız. Güvencesiz çalışma ve son düzenleme ile birlikte işçilerin sendikalaşmaya dair yönelimleri daha fazla arttı. Bizlerde buralarda örgütlenme çalışmalarını hızlandırdık fakat başka bir durum gelişti, işverenler bu sürece müdahalelerde bulundular. Bilindiği gibi Zeytinburnu, Gaziosmanpaşa ve Sultangazi Belediyeleri AKP’li; Avcılar ve Bakırköy Belediyeleri ise CHP’li Belediyeler. AKP Belediyelerinde örgütlenme çalışmalarımıza Hizmet-İş engelleme/baltalama girişimlerinde bulunurken CHP’li belediyelerde ise DİSK Genel-İş bu tarz girişimlerde bulunuyor. Örgütlü olduğumuz alanlarda örgütlenmeye çalışıyor. İşverenlerinde alttan alta desteklediği hamleler bunlar tabi. İşçiler açık bir şekilde şunu diyor: “Biz yandaş sendikalarda örgütlenmek istemiyoruz. Ne AKP’nin arka bahçesi Hizmet-İş’e ne de CHP’nin arka bahçesi olan Genel-İş’te örgütlenmek istemiyoruz” Bu noktada sendikamız Belediye-İş’i kendilerine yakın buluyorlar çünkü bizim gerçek anlamda sınıftan yana bir sendika olduğumuzu düşünüyorlar, bunu da çoğu kez ifade ettiler.
Y.D: Hizmet-İş’in yandaş bir sendika olduğu herkesin malumu. Ama siz DİSK Genel-İş’in de örgütlü olduğunuz alanlarda örgütlenme çalışmaları yaptığını söylediniz. Bu yaklaşım sınıfı bölmek anlamına gelmiyor mu?
Erol Özdemir: Bakın bizler işçilere giderken en başta hiçbir sendikanın kötü olmadığını kötü sendikacının olduğunu söylüyoruz. Yüzü işçi sınıfına dönük, sınıfın çıkarlarını her şeyin önüne koyan sendikalarda örgütlenmenin önemli olduğunu sürekli vurguluyoruz. Koltukları uğruna her türlü yalanı söyleyebilen, her türlü işbirliği yapan bürokrat sendikacılarla aralarına kalınca bir çizgi çekmelerini istiyoruz. Avcılar’da biz bir yıldır bir direniş sürdürüyoruz, arkadaşlarımız aylardır ücretlerini alamıyorlar. Bir yıllık süreçte biz onlarca eylem gerçekleştirdik halen devam eden iş bırakma eylemlerimiz var. Durum böyleyken işverenin çağrısı(!) üzerine DİSK Genel-İş geliyor ve zaten örgütlü olduğumuz yerde örgütlenme faaliyeti yürütmeye çalışıyor. Kamuoyunun buradaki “ahlaksızlığı” görmesi gerekiyor. Bir yandan işçiler sendikalaşarak alamadıkları haklarının peşine düşüyor. Bir taraftan da işverenin direktifiyle başka bir sendika gelip örgütlenme yapıyor. Genel-İş’e çağrımız şudur: Eğer işçi sınıfı gibi bir derdiniz varsa, o işçilerin aidatlarından evinize ekmek götürüyorsanız o işçilere ihanet etmeyin! Bulundukları yerlerde Hizmet-İş’in örgütlenmesine sesini çıkarmayan Genel-İş gelip Avcılar’da biz devrimci sendikayız diyor. Bunun devrimcilikle, sınıftan yana sendikacılıkla bir alakası olamaz. Bu bilakis sınıfı bölmek anlamına geliyor. Derhal bu duruma son vermelerini istiyoruz.